KAVANOZDAKİ BİR BEYİN OLABİLİR MİSİNİZ?

 Evet, doğru duydunuz. Siz resmen kavanozda, etrafına kablolar bağlanmış, gördüklerini gerçek sanan bir beyin olabilirsiniz ve ben sizin beyninizin içindeki görüntüden ibaret bir hayal olabilirim. Yani kendini insan sanan bir beyin olabileceğinizi söylüyorum size. Nasıl mı? Anlattıklarımdan sonra bu ihtimal üzerinde siz de düşünmeye başlayacaksınız. Evet, karantina günleri az geldi iyice kafayı yiyesiniz diye yazıyorum bunu.

Konuşulacak şeyler

Youtube’da konuşulacak şeyler kanalını hiç izlediniz mi? İşte bu teori orada dile getiriliyor. Daha önce getiren de vardır muhakkak ama ben orada duydum.  Bu elit sohbeti sayın Osman Börütecene ve Sinan Canan gerçekleştiriyor arkadaşlar. Hep goygoy olmaz. Biraz da kültürlenin fakirler.

İlk soruları bilimin dışında bir şey var mı oluyor. Osman Börütecene bir düşünce adamı, Sinan Canan ise bir bilim insanı bu nedenle çok keyifli, izlemeye değer bir sohbet oluyor. Bakın konu bilimselleştikçe benim cümlelerim de nasıl ciddileşiyor. Neyse… Konumuza dönelim. Sinan Canan bilim dışında kalan alanlar sorularımızı cevaplar mı bunu merak ediyor. Ve başlıyorlar konuşmaya.

Bilimin dışında bir şey var mı?

Sinan Canan soruyu patlatınca, düşünür Osman Börütecene anlatıyor. Osman Börütecene, başlangıçta bilimden başka bir şey yok muydu diye affedersiniz biraz ters bir cevap veriyor çünkü başlangıçta bilim yoktu. Bilim ortaya sonradan çıktı. Başlangıçta felsefe vardı. Doğru muyuz? Hay ağzın bal yesin Osman Börütecene. Felsefe de ontoloji ve epistemoloji olarak ikiye ayrılıyordu. Ontoloji, insanın duyular vasıtasıyla etrafta algıladığı varlığı anlatırken epistemoloji de bunu anlayış biçimimizi anlatıyordu. Bugünkü bilim de bunun üzerine inşa oluyor: tespit ettiklerimizin doğruluğundan nasıl emin olabiliriz.  Buraya kadar iyi miyiz? Fazla yükleme yapmadık inşallah



                                                                              ne okudum ben az önce

Yani dışarıda gördüklerimizin gerçek olup olmadığı… İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Etrafa bakıyoruz, bir şeyleri araştırmak istiyoruz ve bu araştırmada ölçüm yapıyoruz. Bu sırada bizim bir yetersizliğimiz var ve bunu fark ediyoruz. Teknolojiyi geliştiriyoruz ve daha iyi ölçümler yapıyoruz amaa bunlar olurken zannediyoruz ki teknoloji geliştirince o yetersizlikten kurtuluyoruz. İnsanız işte… Böyle saf olabiliyoruz. Eee o teknolojiyi de yetersiz ben geliştirdim ama. Kapiş? Yani duyu organlarımla algıladığım şeyi araştırıyorum ya e ya ben duyu organlarımla her şeyi algılamıyorsam ya da duyu organlarım beni yanıltıyor ve yanlış algılıyorsam etrafı? Yani o eksiklik, ben bu teknolojiyi geliştirirken de benimle beraber. Ben duyu organlarımla tespit edebildiğim kadarını çözmeye çalışırken, tespit edemediklerim ne olacak?


Yılanlar


                                                                          Aha bu bizim Esra işe
Hayır, hayır sizin o iş yerindeki dedikodu yapan yılan Esra’dan bahsetmiyorum. O başka bir dersin konusu… Buradaki yılan bildiğimiz yılan. Bilimi insanların değil de yılanların yaptığını düşünelim.  Yılanlar görmüyor ve çevreyi ısı dalgalarıyla algılıyorlar. Eğer bilimi onlar yapıyor olsaydı onların geliştirecekleri aletler ısı farklarıyla ilgili olacaktı. Çünkü onların sınırları ısı dalgaları. Biz daha büyük bir teleskop yaptığımızda daha büyüğü gördüğümüzü düşünüyoruz ama aslında olanın daha büyüğünü görüyoruz. Yani duyu organlarımızla algılamadığımız kısmı yine görmüyoruz. Oradaki sınırın ötesine geçemiyoruz. Bizim algıladığımızın gerçeklik olduğunu nereden biliyoruz? Yılanlar da belli bir ısının altını algılayamadığı için oranın olmadığını zannediyor örneğin. Anlatabildim mi acaba?

Kavanozdaki Beyin




                                               İçindeki ayva reçeli ama idare edin. Görsel bulamadım

Eee amma konuştun nerede kavanozdaki beyin? Durun geliyorum. Önce bunları anlatmam gerekiyordu. Şimdi arkadaşlar bahsettiğimiz gibi çevreyi duyu organlarıyla algılıyoruz ve aslında beynimizin içindeki şeyi görüyoruz. Neden? Çünkü bir şeye bakıyoruz ve ondan gelen sinyal beyne gidiyor ve beyinde bir şekil oluşuyor, bunu değerlendiriyor. Bu ne demek? Beynimizin içindekini görüyoruz demek. Bunun yanında duyduklarımızda aynı şekilde. Yani ses kulağımıza çarpıp elektriğe çevriliyor ve beyne gidiyor, beyin bunu ses olarak yorumluyor. Beyin sadece elektrik sinyallerinden anlayabilen bir bilgisayar gibi.

Gelelim ilginç kısma, biz bir insanın beynini kafatasından çıkarsak;  kavanozda gerekli ortamı sağlayıp yaşatsak ve bir bilgisayar tarafından elektrik sinyalleri göndersek bu beyin pekala kendini deneyimler yaşayan bir insan zannedebilir. Görme, işitme, tatma, duyma, koklama gibi duyularından sürekli veri aldığı zannıyla bir dış gerçeklik var zannedebilir. Hatta siz de şu an kavanozdaki bir beyin olabilirsiniz ve size gelen elektrik sinyallerini gerçek zannederek bu yazıyı okuduğunuzu düşünebilirsiniz. Nasıl? Tam kafayı yemelik, değil mi?

Evet, sevgili okurlar… Biz yazdık, siz okudunuz. Şimdi karantina günlerinde işime geri dönebilecek miyim, ne olacağız, kira nasıl ödenecek gibi soruların yanında nur topu gibi bir düşünce daha oluştu. Hayrını görün. Hem belki siz gerçek değilsinizdir, kiranız da gerçek değildir! Ama siz yine de kiracıya böyle söylemeyin 




Yorumlar

  1. Yasemiiin ifade ediş tarzini ve yazinin konusunu çok begendim. Biz kusurlu, sadece bize bahşedilen kadarini gorebilen algilayabilen insanlariz ben de senin gibi dusunuyorum. Bilgilendirici yazin icin tesekkurler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle düşünen insanlar olduğunu görmek güzel:)

      Sil
  2. Bir film izlemiştim yıllar evvel.
    Yapay zeka, onunla iletişime geçen insana öyle şeyler anlatmıştı ki insan da kendini yapay zeka sanmıştı.
    Sonra yapay olan gerçeği hakladı. :)))
    Artık o kendini gerçek sanıyordu.
    Böyle konular pek inandırıcı gelmiyor bana.
    Film gibi.
    :)
    Otesi olmaz gibi zaten.

    YanıtlaSil
  3. Kavanozdaki beyin deyince İsmail Güzelsoy'un Gölge romanını hatırladım. Konuya edebi bir yaklaşım da o satırlarda gizli:)
    Sevgiler Yasemin...

    YanıtlaSil
  4. Böyle üzerine saatlerce oturup konuşulacak konuyu fark edip onu heyecanla anlatman çok iyiydi öncelikle. Sinan hocayı da çok severim. Youtube'da çok kanalı var bu tarz. Önermen de aslında bu tarz kanalları post mu yapsam diye düşündürdü beni. Ama benim sayfa farklı işliyor tabii.

    Konuya gelirsek de 3 boyutlu kafamızın 4. boyutu fark edememesi durumu bu kısacası. Haklısın, bu dediklerinden olabiliriz. Ben sonsuz döngü olayını hep düşünürüm. Evren insandır ve bizler o insanın içinde milyon kez küçültülmüş atomlar ya da insan bir evrendir içinde milyon kez küçük insancıkları barındırır. Tabii genel yapım nedenselliğe gittiği için fikirler sadece fikri ifade eder, gerçeklikle ilgisi yoktur deyip konuyu kapatırım. :) Yoksa beyin yakmak arızaya sebep olabilir. Her insan Tanrı'dır gibi bir düşünce de kafaları yakan başka bir olay da orası bayağı yakıcı cinsten...

    Bu arada bunları fark edip yazabilmek gerçekten istisnai bir durum içine alıyor seni haberin olsun. Yan etkileri mutsuzluk yapabilir. Farkındalığı yüksek bir bilinç toplumsal düzen uyumunda uçlara itilir dikkat et. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle 4.boyutu algılayamamaktan bahsettim. Özetlemişsin resmen. Ben bunu anlatamadığımı düşündüm yazıda çünkü bir arkadaşım ama bilim bizim algılayamadıklarımızı da ölçer deyince ah dedim! Ben anlatamadım demek istediğimi! Ama demek ki birilerine ulaşabilmişim. Sevindim

      Sil
  5. Teşekkürler aydınlandım biraz :)

    YanıtlaSil
  6. Harika bir yazı olmuş emeğinize sağlıkk

    YanıtlaSil
  7. Black Mirror dizisinde de benzer bir bölüm vardı. Gerçekten tam kafayı yemelik mevzular. :)

    YanıtlaSil
  8. Daha akıcı bir şekilde anlatılamazdı bu konu sanırım. Şu an beynimi sorguluyorum teşekkürler:D
    Harika bir yazı olmuş! :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar